- Katılım
- 25 Nis 2019
- Mesajlar
- 1,100
Hz. Muhammet (s.a.v.) kimdir? Peygamber Efendimiz ne zaman ve nerede doğdu? Peygamberimizin doğumunda gerçekleşen mucizeler nelerdir? Peygamberimizin anne, baba ve dedesinin isimleri nelerdir? Peygamberimizin şemaili ve ahlakı nasıldı? Peygamberimize ilk vahiy nasıl geldi? Peygamberimizin evlilikleri ve evlilik hayatı nasıldı? Peygamberimizin katıldığı savaşlar sırasıyla hangileridir? Peygamberimizin günlük hayatı ve ibadeti nasıldı? Peygamber Efendimiz nasıl vefat etti? Peygamberimizin kabri nerededir? İşte Allah’ın elçisi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı…
Allah’ın son elçisi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kısaca hayatı…
HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.) KISACA HAYATI
Hz. Muhammed (s.a.v.) 571 yılında Mekke’de doğdu. Doğmadan önce babası Abdullah’ı; 6 yaşındayken annesi Âmine’yi kaybetti. Sonra dedesi Abdulmuttalib’in himayesine girdi. Dedesinin vefatından sonra amcası Ebû Talib’in yanında yetişti. Küçük yaşlardan itibaren ticarete atıldı. Mekke’de yaşayan ve puta tapan insanlara karşı çıktı. Peygamber olmadan önce insanlar arasında güzel ahlakı, dürüstlüğü, adâleti ile tanınarak “el-Emîn: En emniyetli kişi” sıfatını aldı.
25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’den Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma adında 6 çocuğu oldu. Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat etti.
Ara sıra yanına azığını alarak Nur Dağı’ndaki Hira Mağrası’nda inzivaya çekilirdi. 610 senesinde Ramazan ayının 17. günü Hira Mağrası’da vahiy meleği Cebrail (a.s.) geldi ve ona ilk vahiy oku emrini verdi. Böylece Hz. Muhammed‘e (s.a.v.) 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.
Peygamber Efendimiz, tebliğe en yakınlarından başladı. O’na ilk eşi Hz. Hatice sonra kızları iman etti. Ardından Hz. Ali daha sonra Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir iman etti.
İnsanlar arasındaki eşitsizliği gideren, adaleti gözeten İslam dini daha çok fakir insanlar ve köleler arasında kabul gördü. Müslümanların sayısını günden güne arttı. İlk Müslümanlar Mekkeli putperestlerin hakâret, alay, eziyet, işkence ve boykot gibi kötü tavır ve davranışlarına mâruz kaldı.
Müslümanlar Mekke’de oturamayacak hâle geldikleri zaman Allah’ın izniyle Peygamber Efendimiz ve ashabı 622senesinde Mekke’den Medine’ye hicret etti. Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimiz’in yol arkadaşı oldu.
Medineli Müslümanlar (Ensar) Mekkeli muhacirleri çok iyi karşıladılar. Ensar ile muhacirler kardeş ilan edildi. Böylece Medine İslam Devleti kuruldu.
İslam Devleti’nin kurulmasıyla müşrikler Müslümanlara saldırmaya başladı. 624 yılında müşriklerle yapılan ilk savaş olan Bedir Savaşı’nı Müslümanlar kazandı. Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’nın intikamını almak için Medine üzerine yürüdüler. 625 yılında yapılan Uhud Savaşı’nda Peygamberimizin görevlendirdiği okçuların yerini terk etmesiyle Hz. Hamza ile birlikte 70 sahabe şehit oldu. İki taraf birbirine üstünlük kuramadığı için Mekkeli müşrikler büyük bir güç toplayarak tekrar Medine üzerine yürüdüler. Peygamber Efendimiz bunu haber alınca Selman-ı Farisi’nin tavsiyesi ile Medine’nin etrafına hendekler kazdırdı. 627 yılında yapılan Hendek Savaşı’nda müşrikler kayıplar vererek çekildiler.
628 yılında Müslümanlar hacca gitmeye karar verdiler. Bundan tedirgin olan Mekkeliler buna izin vermek istemediler. 628 yılında imzalanan Hudeybiye Anlaşması ile Mekkeli müşrikler Müslümanların varlığını resmen tanıdı.
628 yılında Müslümanlar Hayber’i fethetti. Hayber’in fethi ile Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçti. Müslümanlar, Bizans ile ilk kez 629 yılında Mute’de savaştılar.
630 yılında Mekke’nin fethigerçekleşti. Mekke’nin fethinden sonra Arap yarımadası hızlı bir şekilde Müslümanların kontrolü altına girdi. Müslümanlar ve putperest Arap kabileleri arasında 630 yılında gerçekleşen Huneyn Savaşı’nı Müslümanlar kazandı. Hz Muhammed’in (s.a.v.) son seferi ise 631 yılında Tebük’e oldu.
Hz. Muhammed (s.a.v.) son kez Müslümanlarla beraber 632 yılında hacca gitti ve buna Veda Haccı adı verildi. Veda Haccı’nda 100 bin Müslümana veda niteliğinde konuşan Hz. Muhammed (s.a.v.) 632 yılında Medine’de vefat etti. Kabri Medine’de Ravza-ı Mutahhara’da bulunmaktadır.
Allah’ın son elçisi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) uzunca hayatı…
PEYGAMBERİMİZ NEREDE VE NE ZAMAN DÜNYAYA GELDİ?
Hz. Muhammed (s.a.v.) Fil Vak‘ası’ndan 50 veya 55 gün sonra 20 Nisan 571 Pazartesi günü (et-Taķvîmü’l-Arabî, s. 33-44) Adnânîler’in ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi.
PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMUNDA MEYDANA GELEN MUCİZELER
Resûlullâh’ın kâinâtı teşrîf ettiği mübârek gecede bâzı hârikulâde hâller vukû bulmuştur. Bu mûcizelerden birkaçı şöyledir:
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOCUKLUĞU
Doğumundan iki ay evvel babası, altı yaşındayken de annesi vefât etti. Annesi vefat ettikten sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib himaye etti. Abdülmuttalib, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gereken ihtimamı gösterdi. Yanından hiç ayırmadı, ona baba şefkati ve sevgisinin eksikliğini hissettirmedi. Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bakımını oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etti. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) çocuklarından daha fazla sevdi, onun uğurlu olduğuna inandı ve iyi yetişmesi için gayret sarfetti. Peygamber Efendimiz’in ikinci annem dediği hanımı Fâtıma bint Esed (r.a.) de ona kendi çocuklarından daha çok alâka gösterdi. Ebû Tâlib nübüvvetten sonra da yeğeninin yanında yer aldı ve kendisini korumak için elinden geleni yaptı.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EVLİLİK HAYATI
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ilk hanımı, Hz. Hatice validemizdir. Sevgili Peygamberimiz ilk evliliğini Mekke’de yaptığı sırada yirmi beş yaşında, Hz. Hatice annemiz kırk yaşındaydı. Hazret-i Muhammed’in (s.a.v) Hatîce validemiz ile izdivâcından Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah; Hazret-i Mariye ile izdivâcından ise İbrahim dünyâya geldi. Efendimiz’in husûsî hallerinden birisi, âile hayatı ve evliliği idi. Onun çok evlenmesinin sebep ve hikmetleri vardı. Peygamber Efendimizin diğer hanımları;
Sevde Binti Zema, Hz. Ayşe, Zeynep Binti Huzeyme, Meymûne Binti Haris, Hafsa Binti Ömer, Zeynep Binti Cahş, Safiye Binti Huyey, Cüveyriye Binti Haris, Ümmü Seleme ve Ümmü Habîbe (r.a.) validemizdir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’E İLK VAHİY NASIL GELDİ?
Âlemlerin varlık sebebi Peygamber Efendimiz, nezih bir gençlik ve ulvî bir âile hayâtı ile sergilediği müstesnâ mükemmelliklerin ardından, kırk yaşlarında iken peygamberlik mertebesine nâil oldu.Kırk yaşına altı ay kala, ilâhî kudret O’na Mekke’deki Hirâ Mağarası’nı kudsî bir mektep olarak açtı.
Mübârek Ramazan ayının 17. günüydü. ( İbn-i Sa’d, I, 194.) Resûl-i Ekrem Efendimiz, mûtâdı üzere Hirâ Mağarası’nda idiler. Cebrâîl (a.s.) geldi ve Hazret-i Peygamber’e:
“–Oku!” dedi. Peygamber Efendimiz:
“–Ben okuma bilmem!” karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, Hazret-i Peygamber’i tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra yine:
“–Oku!” dedi. Efendimiz yine:
“–Ben okuma bilmem!” cevâbını verdi. Cebrâîl (a.s.) ikinci kez O’nu tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar:
“–Oku!” dedi. Hazret-i Peygamber yine:
“–Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)” dedi. Cebrâîl (a.s.) Hazret-i Peygamber’i üçüncü defâ da sıkıp bıraktı.
Ardından vahy-i ilâhîyi kendisine şöyle bildirdi:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ . خَلَقَ اْلاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ . اِقْرَاْ وَرَبُّكَ اْلاَكْرَمُ . اَلَّذِى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ . عَلَّمَ اْلاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aleka’dan yarattı. Oku, Rabbin nihâyetsiz kerem sâhibidir. O, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (el-Alak, 1-5)
Bu emr-i ilâhî ile Allâh’ın Resûlü’nün şahsında bütün insanlığa Rabbin en büyük lutfu olan Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlü başlamış oldu.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TEBLİĞİ
Resûlullah, zor şartlar altında Peygamberlik vazifesine başladı. İnsanlara doğru yolu göstermek için pek çok sıkıntılara katlandı. Yeryüzüne îmânı, adâleti, merhameti, muhabbeti yerleştirmek için çalıştı. İnsanların hem dünyalarını hem de ebedî olan Âhiret hayatlarını kurtarmak için kendisini helâk edercesine büyük bir gayret gösterdi.
Peygamber Efendimiz, İslâm’a dâvet ederken en yakınlarından başlamış, zaman ve mekâna göre davranmış, muhâtabının hâlet-i rûhiyesini ve anlayış seviyesini gözetmiş, tedrîcîliğe riâyet etmiş, bulduğu her fırsatı değerlendirmiş, hiçbir zaman zorlaştırmamış, dâimâ kolaylaştırmış, hep müjdelemiş, aslâ nefret ettirmemiştir.
PEYGEMBERİMİZİN HİCRETİ
Hicret, Allah’ın izniyle Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashabının, zulüm ve baskılardan kurtulmak için 622’de Mekke’den Medine’ye göç etmelerine verilen isimdir.
İkinci Akabe Bey’ati’nden sonra müşrikler, Müslümanların sığınıp kendilerini koruyacak bir yere hicret edeceklerini öğrenince, yaptıkları eziyetleri büsbütün artırdılar. Müslümanlar bu dayanılmaz işkenceler sebebiyle Mekke’de oturamayacak hâle geldikleri için, hâllerini Peygamber Efendimiz’e arz ettiler ve hicret için izin istediler.
Allâh Resûlü, Allâh’ın izni ile Müslümanlara Medîne yollarını işâret etti ve şöyle buyurdu:
“Bundan böyle sizin hicret edeceğiniz şehrin, iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.” (Buhârî, Kefâlet, 4)
Onlara Ensâr ile, yâni Medîneli Müslüman kardeşleriyle kucaklaşmalarını emretti ve:
“Allâh Teâlâ sizin için kardeşler ve huzur bulacağınız bir diyâr lutfetti!” buyurdu.
Bundan sonra Müslümanlar, müşriklere hissettirmeden hazırlandılar, birbirlerine yardım ederek gizlice hicret etmeye başladılar.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MUCİZELERİ
Hz. Peygamber’in, peygamberliğini ispat eden mûcizeler genellikle üç başlık altında incelenir.
1- Mânevî (Aklî) Mûcîze Olan Kur’ân Mûcizesi
2- Hissî Mûcizeler
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SAVAŞ VE GAZVELERİ
Bedir Muharebesi veya Bedir Savaşı, 13 Mart 624 (17 Ramazan 2 H.) tarihinde Müslümanların, Mekkeli müşriklerle yaptığı ilk savaştır.
Müşriklerin sayısı 950 veya bin idi. Yüz veya iki yüzü atlı, yedi yüzü develiydi. Çoğu zırhlıydı. Kureyş’in bütün büyükleri gelmişti. Yanlarına şarkıcı câriyelerini de aldılar, defler çaldırarak ve Müslümanları kötüleyen şiirler okutarak yola çıktılar.[2]
Hicretin ikinci yılı, Ramazan ayının on ikisiydi. Allâh Resûlü, Abdullâh bin Ümm-i Mektûm’u namazları kıldırmak üzere Medîne’de vekil bırakarak 313 kişilik ordusuyla şehirden çıktı. Bunların 64’ü Muhâcir, gerisi Ensâr’dandı. Üçü atlı, yetmişi develi, diğerleri de yaya idiler.
Nihayetinde iki güç arasında vuku bulan Bedir Savaşı, mü’minlerin zaferiyle neticelendi.
Uhud Savaşı
Uhud Muharebesi veya Uhud Savaşı hicretin üçüncü yılında, 23 Mart 625 (7 Şevval 3 H.) Cumartesi günü vuku buldu. Bu savaş Mekkeli müşrikler tarafından Bedir Savaşı’ndaki kayıplarının öcünü almak ve Müslümanların yükselen gücünü kırmak için yapıldı. 70 sahabinin şehit düştüğü Uhud Savaşı’da Peygamber Efendimiz’in amcası, Allah’ın arslanı Hz. Hamza da şehit oldu.
Hudeybiye Antlaşması
Hudeybiye Antlaşması ya da Hudeybiye Barışı, 628 yılı (6 H.) martında Medineli Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasıdır. Hudeybiye Barış Antlaşması ile Mekkeli müşrikler, Müslümanların siyasî varlığını resmen kabul etti.
Hayber’in Fethi
Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan Hudeybiye Muâhedesi’ni, görünüşteki durumuyla İslam cephesinin kuvvetsizliğine hamleden münafıkların bu tavrına Hayber Yahudileri de katılmıştı. Hz. Ali’nin büyük kahramanlıklar gösterdiği Hayber’in fethi 628 yılında (hicretin 7. yılı Muharrem ayı sonlarında) gerçekleşti.
Mute Savaşı
İslam devletinin Medine’de kurulmasından sonra 629 yılında (8 H.) Müslümanlarla Rumlar arasında yapılan ilk savaş.
Mekke’nin Fethi
Peygamber Efendimiz, 1 Ocak 630 yılında (10 Ramazan 8 H.) 10 bin kişilik bir ordu ile Medine’den çıktı. Dört koldan Mekke’ye giren İslam ordusu, 11 Ocak 630 yılında (20 Ramazan 8 H.) ciddi bir direnişle karşılaşmadan bu mübarek beldeyi fethetti.
Huneyn Gazvesi
Huneyn Gazvesi veya Huneyn Savaşı, hicretin sekizinci yılında, Mekke’nin fethinden on altı gün sonra pagan Hevâzin ve Sâkif kabileleriyle 27 Ocak 630 yılında (8 Şevval 8 H.) Huneyn vadisinde meydana geldi.
Hz. Peygamber’in emriyle 631 yılında (9 H.), Şam’da toplanan 40 bin kişilik Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine’den Tebük’e 30 bin kişilik İslam ordusu gönderildi. Bizans ordusu geri çekildiği için savaş yapılmadı. Tebük seferi, İslam devletine siyasi ve askeri anlamda zafer kazandırdı.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞEMÂİLİ
Peygamberimizin terbiyesi altında yetişen üvey oğlu Hind b. Ebû Hâle, Resûl-i Ekrem’in şemâilini şöyle tasvir eder:
“Allah’ın elçisi iri yapılı ve heybetliydi. Yüzü ayın on dördü gibi parlaktı. Uzuna yakın orta boylu, büyükçe başlı, saçları hafif dalgalıydı. Saçı bazan kulak memesini geçerdi. Rengi nûrânî beyaz, alnı açık, kaşları hilâl gibi ince ve sıktı. Burnu ince, hafifçe kavisliydi. Sakalı sık ve gür, yanakları düzdü. Bütün organları birbiriyle uyumlu olup ne zayıf ne de şişmandı. Göğsü ile iki omuzunun arası genişçe, mafsalları kalıncaydı. Bilekleri uzun, avucu genişti. Yürürken ayaklarını yere sert vurmaz, sakin fakat hızlı ve vakarlı yürür, meyilli bir yerden iniyormuş görünümü verirdi. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi. Konuşmadığı zaman daha çok yere doğru bakar ve düşünceli görünürdü. Arkadaşlarıyla yürürken onları öne geçirir, kendisi arkadan yürürdü. Yolda karşılaştığı kimselere önce o selâm verirdi.” (İbn Sa‘d, I, 422; Taberânî, XXII, 155-156; Beyhakī, II, 154-155; Heysemî, VIII, 273-274; ayrıca bk. HİLYE; ŞEMÂİL)
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AHLAKI
Hz. Peygamber Kıyamet’e kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için (el-Ahzâb 33/21) hayatın her yönünü kapsayan üstün bir ahlâkla donatılmıştır. (el-Kalem 68/4) Devlet başkanlığından aile reisliğine kadar her sahada üstün bir ahlâk ortaya koymuştur.
Hz. Ayşe, Resûlullah’ın ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu belirtmiş (Müslim, Müsâfirîn, 139), Hz. Peygamber de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini ifade etmiştir. (Münâvî, I, 429) Resûl-i Ekrem güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî erdemleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş (el-Muvaŧŧa, “Ĥüsnü’l-ħuluķ”, 8; Müsned, II, 381) ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş (Müsned, I, 403; VI, 68, 155), mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Rađâ, 11) Onun başkalarına tavsiye ettiği ahlâk ilkelerini hayatı boyunca uygulaması (Buhârî, Riķāķ, 18) bu ilkelerin daha çok benimsenmesini sağlamıştır.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EDEP VE NEZAKETİ
Hz. Peygamber, herkese değer verir ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmezdi. Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı. Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem de çevirmezdi. (Tirmizî, Śıfatü’l-ķıyâme, 46) İnsanlara güzel söz söyler, güleryüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu söylerdi. (Buhârî, Śulĥ, 11, Edeb, 68; Tirmizî, Birr, 36) İki şeyden birini yapmakta serbest bırakıldığında kolay olanı tercih ederdi.(Buhârî, Menâķıb, 23; Müslim, Feżâil, 77) Kendisi binek üzerindeyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahatsızlık duyardı. (Ebû Dâvûd, Edeb, 127, 128; Nesâî, İstiâźe, 1)
Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nâfile namaz kılardı. Birinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman utandırmamak için ona hatasını söylemez, bu uyarıyı başkalarının yapmasını tercih ederdi. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 8; Edeb, 4) Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğunu söylerdi. (Buhârî, Edeb, 38) Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştı. (Müslim, Feżâil, 79) On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik’e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamıştı. (Müslim, Feżâil, 51) Son derece edepliydi ve hayânın imandan olduğunu söylerdi. Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden anlaşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları sorulara cevap verirken oldukça zorlandığı belirtilmektedir. (Buhârî, Ĥayıż, 13, 14, Śalât, 8, Menâķıb, 23, Edeb, 72, 77)
Allah’ın son elçisi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kısaca hayatı…
HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.) KISACA HAYATI
Hz. Muhammed (s.a.v.) 571 yılında Mekke’de doğdu. Doğmadan önce babası Abdullah’ı; 6 yaşındayken annesi Âmine’yi kaybetti. Sonra dedesi Abdulmuttalib’in himayesine girdi. Dedesinin vefatından sonra amcası Ebû Talib’in yanında yetişti. Küçük yaşlardan itibaren ticarete atıldı. Mekke’de yaşayan ve puta tapan insanlara karşı çıktı. Peygamber olmadan önce insanlar arasında güzel ahlakı, dürüstlüğü, adâleti ile tanınarak “el-Emîn: En emniyetli kişi” sıfatını aldı.
25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’den Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma adında 6 çocuğu oldu. Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat etti.
Ara sıra yanına azığını alarak Nur Dağı’ndaki Hira Mağrası’nda inzivaya çekilirdi. 610 senesinde Ramazan ayının 17. günü Hira Mağrası’da vahiy meleği Cebrail (a.s.) geldi ve ona ilk vahiy oku emrini verdi. Böylece Hz. Muhammed‘e (s.a.v.) 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.
Peygamber Efendimiz, tebliğe en yakınlarından başladı. O’na ilk eşi Hz. Hatice sonra kızları iman etti. Ardından Hz. Ali daha sonra Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir iman etti.
İnsanlar arasındaki eşitsizliği gideren, adaleti gözeten İslam dini daha çok fakir insanlar ve köleler arasında kabul gördü. Müslümanların sayısını günden güne arttı. İlk Müslümanlar Mekkeli putperestlerin hakâret, alay, eziyet, işkence ve boykot gibi kötü tavır ve davranışlarına mâruz kaldı.
Müslümanlar Mekke’de oturamayacak hâle geldikleri zaman Allah’ın izniyle Peygamber Efendimiz ve ashabı 622senesinde Mekke’den Medine’ye hicret etti. Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimiz’in yol arkadaşı oldu.
Medineli Müslümanlar (Ensar) Mekkeli muhacirleri çok iyi karşıladılar. Ensar ile muhacirler kardeş ilan edildi. Böylece Medine İslam Devleti kuruldu.
İslam Devleti’nin kurulmasıyla müşrikler Müslümanlara saldırmaya başladı. 624 yılında müşriklerle yapılan ilk savaş olan Bedir Savaşı’nı Müslümanlar kazandı. Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’nın intikamını almak için Medine üzerine yürüdüler. 625 yılında yapılan Uhud Savaşı’nda Peygamberimizin görevlendirdiği okçuların yerini terk etmesiyle Hz. Hamza ile birlikte 70 sahabe şehit oldu. İki taraf birbirine üstünlük kuramadığı için Mekkeli müşrikler büyük bir güç toplayarak tekrar Medine üzerine yürüdüler. Peygamber Efendimiz bunu haber alınca Selman-ı Farisi’nin tavsiyesi ile Medine’nin etrafına hendekler kazdırdı. 627 yılında yapılan Hendek Savaşı’nda müşrikler kayıplar vererek çekildiler.
628 yılında Müslümanlar hacca gitmeye karar verdiler. Bundan tedirgin olan Mekkeliler buna izin vermek istemediler. 628 yılında imzalanan Hudeybiye Anlaşması ile Mekkeli müşrikler Müslümanların varlığını resmen tanıdı.
628 yılında Müslümanlar Hayber’i fethetti. Hayber’in fethi ile Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçti. Müslümanlar, Bizans ile ilk kez 629 yılında Mute’de savaştılar.
630 yılında Mekke’nin fethigerçekleşti. Mekke’nin fethinden sonra Arap yarımadası hızlı bir şekilde Müslümanların kontrolü altına girdi. Müslümanlar ve putperest Arap kabileleri arasında 630 yılında gerçekleşen Huneyn Savaşı’nı Müslümanlar kazandı. Hz Muhammed’in (s.a.v.) son seferi ise 631 yılında Tebük’e oldu.
Hz. Muhammed (s.a.v.) son kez Müslümanlarla beraber 632 yılında hacca gitti ve buna Veda Haccı adı verildi. Veda Haccı’nda 100 bin Müslümana veda niteliğinde konuşan Hz. Muhammed (s.a.v.) 632 yılında Medine’de vefat etti. Kabri Medine’de Ravza-ı Mutahhara’da bulunmaktadır.
Allah’ın son elçisi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) uzunca hayatı…
PEYGAMBERİMİZ NEREDE VE NE ZAMAN DÜNYAYA GELDİ?
Hz. Muhammed (s.a.v.) Fil Vak‘ası’ndan 50 veya 55 gün sonra 20 Nisan 571 Pazartesi günü (et-Taķvîmü’l-Arabî, s. 33-44) Adnânîler’in ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi.
PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMUNDA MEYDANA GELEN MUCİZELER
Resûlullâh’ın kâinâtı teşrîf ettiği mübârek gecede bâzı hârikulâde hâller vukû bulmuştur. Bu mûcizelerden birkaçı şöyledir:
- Hazret-i Âmine’nin bildirdiğine göre kendisi, ne hâmileliği ne de doğum esnâsında hiçbir zahmet çekmemiş ve Allâh Rasûlü dünyâya gelirken doğu ile batı arasını aydınlatan bir nûrun kendisinden çıktığını görmüştür. Peygamber temiz bir şekilde, ellerini yere dayayarak doğmuş ve başını semâya kaldırmıştır.(İbn-i Sa’d, I, 102, 150.)
- O anda şeytan, hayâtında hiç olmadığı kadar büyük bir çığlık koparmıştır. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 271.)
- İran başkadısı ve din adamı Mûbezân, rüyâsında birtakım serkeş develerin bir sürü yürük atları önlerine katarak Dicle ırmağını geçtiklerini, İran topraklarına yayıldıklarını görmüştür.
- Semâve Vâdisi’ni su basmıştır.
- Kisrâ’nın sarayından 14 sütun yıkılmıştır.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOCUKLUĞU
Doğumundan iki ay evvel babası, altı yaşındayken de annesi vefât etti. Annesi vefat ettikten sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib himaye etti. Abdülmuttalib, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gereken ihtimamı gösterdi. Yanından hiç ayırmadı, ona baba şefkati ve sevgisinin eksikliğini hissettirmedi. Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bakımını oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etti. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) çocuklarından daha fazla sevdi, onun uğurlu olduğuna inandı ve iyi yetişmesi için gayret sarfetti. Peygamber Efendimiz’in ikinci annem dediği hanımı Fâtıma bint Esed (r.a.) de ona kendi çocuklarından daha çok alâka gösterdi. Ebû Tâlib nübüvvetten sonra da yeğeninin yanında yer aldı ve kendisini korumak için elinden geleni yaptı.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EVLİLİK HAYATI
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ilk hanımı, Hz. Hatice validemizdir. Sevgili Peygamberimiz ilk evliliğini Mekke’de yaptığı sırada yirmi beş yaşında, Hz. Hatice annemiz kırk yaşındaydı. Hazret-i Muhammed’in (s.a.v) Hatîce validemiz ile izdivâcından Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah; Hazret-i Mariye ile izdivâcından ise İbrahim dünyâya geldi. Efendimiz’in husûsî hallerinden birisi, âile hayatı ve evliliği idi. Onun çok evlenmesinin sebep ve hikmetleri vardı. Peygamber Efendimizin diğer hanımları;
Sevde Binti Zema, Hz. Ayşe, Zeynep Binti Huzeyme, Meymûne Binti Haris, Hafsa Binti Ömer, Zeynep Binti Cahş, Safiye Binti Huyey, Cüveyriye Binti Haris, Ümmü Seleme ve Ümmü Habîbe (r.a.) validemizdir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’E İLK VAHİY NASIL GELDİ?
Âlemlerin varlık sebebi Peygamber Efendimiz, nezih bir gençlik ve ulvî bir âile hayâtı ile sergilediği müstesnâ mükemmelliklerin ardından, kırk yaşlarında iken peygamberlik mertebesine nâil oldu.Kırk yaşına altı ay kala, ilâhî kudret O’na Mekke’deki Hirâ Mağarası’nı kudsî bir mektep olarak açtı.
Mübârek Ramazan ayının 17. günüydü. ( İbn-i Sa’d, I, 194.) Resûl-i Ekrem Efendimiz, mûtâdı üzere Hirâ Mağarası’nda idiler. Cebrâîl (a.s.) geldi ve Hazret-i Peygamber’e:
“–Oku!” dedi. Peygamber Efendimiz:
“–Ben okuma bilmem!” karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, Hazret-i Peygamber’i tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra yine:
“–Oku!” dedi. Efendimiz yine:
“–Ben okuma bilmem!” cevâbını verdi. Cebrâîl (a.s.) ikinci kez O’nu tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar:
“–Oku!” dedi. Hazret-i Peygamber yine:
“–Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)” dedi. Cebrâîl (a.s.) Hazret-i Peygamber’i üçüncü defâ da sıkıp bıraktı.
Ardından vahy-i ilâhîyi kendisine şöyle bildirdi:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ . خَلَقَ اْلاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ . اِقْرَاْ وَرَبُّكَ اْلاَكْرَمُ . اَلَّذِى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ . عَلَّمَ اْلاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aleka’dan yarattı. Oku, Rabbin nihâyetsiz kerem sâhibidir. O, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (el-Alak, 1-5)
Bu emr-i ilâhî ile Allâh’ın Resûlü’nün şahsında bütün insanlığa Rabbin en büyük lutfu olan Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlü başlamış oldu.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TEBLİĞİ
Resûlullah, zor şartlar altında Peygamberlik vazifesine başladı. İnsanlara doğru yolu göstermek için pek çok sıkıntılara katlandı. Yeryüzüne îmânı, adâleti, merhameti, muhabbeti yerleştirmek için çalıştı. İnsanların hem dünyalarını hem de ebedî olan Âhiret hayatlarını kurtarmak için kendisini helâk edercesine büyük bir gayret gösterdi.
Peygamber Efendimiz, İslâm’a dâvet ederken en yakınlarından başlamış, zaman ve mekâna göre davranmış, muhâtabının hâlet-i rûhiyesini ve anlayış seviyesini gözetmiş, tedrîcîliğe riâyet etmiş, bulduğu her fırsatı değerlendirmiş, hiçbir zaman zorlaştırmamış, dâimâ kolaylaştırmış, hep müjdelemiş, aslâ nefret ettirmemiştir.
PEYGEMBERİMİZİN HİCRETİ
Hicret, Allah’ın izniyle Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashabının, zulüm ve baskılardan kurtulmak için 622’de Mekke’den Medine’ye göç etmelerine verilen isimdir.
İkinci Akabe Bey’ati’nden sonra müşrikler, Müslümanların sığınıp kendilerini koruyacak bir yere hicret edeceklerini öğrenince, yaptıkları eziyetleri büsbütün artırdılar. Müslümanlar bu dayanılmaz işkenceler sebebiyle Mekke’de oturamayacak hâle geldikleri için, hâllerini Peygamber Efendimiz’e arz ettiler ve hicret için izin istediler.
Allâh Resûlü, Allâh’ın izni ile Müslümanlara Medîne yollarını işâret etti ve şöyle buyurdu:
“Bundan böyle sizin hicret edeceğiniz şehrin, iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.” (Buhârî, Kefâlet, 4)
Onlara Ensâr ile, yâni Medîneli Müslüman kardeşleriyle kucaklaşmalarını emretti ve:
“Allâh Teâlâ sizin için kardeşler ve huzur bulacağınız bir diyâr lutfetti!” buyurdu.
Bundan sonra Müslümanlar, müşriklere hissettirmeden hazırlandılar, birbirlerine yardım ederek gizlice hicret etmeye başladılar.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MUCİZELERİ
Hz. Peygamber’in, peygamberliğini ispat eden mûcizeler genellikle üç başlık altında incelenir.
1- Mânevî (Aklî) Mûcîze Olan Kur’ân Mûcizesi
2- Hissî Mûcizeler
- Bir gecenin çok kısa bir anında Mescid-i Harâm’dan, Mescid-i Aksâ’ya gitmesi ile başlayan isrâ ve mi‘rac mûcizesi (el-İsrâ 17/1).
- Ayın iki parçaya ayrılması (Buhârî, “Menâkıb”, 27; Müslim, “Münâfikun” 46)
- Taşın Hz. Peygamber’le konuşması (Müslim, “Fezâil”, 2).
- İlk zamanlar yanında hutbe okuduğu hurma kütüğünün, minber yapıldıktan sonra, Hz. Peygamber’in minbere çıkışında inlemeye başlaması, bunun üzerine Hz. Peygamber’in ona yaklaşarak okşar gibi elini gezdirmesi ve kütüğün susması (Buhârî, “Menâkıb”, 25).
- Hayber fethinde bir Yahudi kadının, Hz. Peygamber’i öldürmek amacıyla, ona kızartılmış zehirli koyun eti sunması üzerine, kendisinin zehirli olduğunu koyunun haber vermesi (Buhârî, “Tıb”, 55; Müslim, “Selâm”, 18; Ebû Dâvûd, “Dıyât”, 6).
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SAVAŞ VE GAZVELERİ
Bedir Muharebesi veya Bedir Savaşı, 13 Mart 624 (17 Ramazan 2 H.) tarihinde Müslümanların, Mekkeli müşriklerle yaptığı ilk savaştır.
Müşriklerin sayısı 950 veya bin idi. Yüz veya iki yüzü atlı, yedi yüzü develiydi. Çoğu zırhlıydı. Kureyş’in bütün büyükleri gelmişti. Yanlarına şarkıcı câriyelerini de aldılar, defler çaldırarak ve Müslümanları kötüleyen şiirler okutarak yola çıktılar.[2]
Hicretin ikinci yılı, Ramazan ayının on ikisiydi. Allâh Resûlü, Abdullâh bin Ümm-i Mektûm’u namazları kıldırmak üzere Medîne’de vekil bırakarak 313 kişilik ordusuyla şehirden çıktı. Bunların 64’ü Muhâcir, gerisi Ensâr’dandı. Üçü atlı, yetmişi develi, diğerleri de yaya idiler.
Nihayetinde iki güç arasında vuku bulan Bedir Savaşı, mü’minlerin zaferiyle neticelendi.
Uhud Savaşı
Uhud Muharebesi veya Uhud Savaşı hicretin üçüncü yılında, 23 Mart 625 (7 Şevval 3 H.) Cumartesi günü vuku buldu. Bu savaş Mekkeli müşrikler tarafından Bedir Savaşı’ndaki kayıplarının öcünü almak ve Müslümanların yükselen gücünü kırmak için yapıldı. 70 sahabinin şehit düştüğü Uhud Savaşı’da Peygamber Efendimiz’in amcası, Allah’ın arslanı Hz. Hamza da şehit oldu.
Hudeybiye Antlaşması
Hudeybiye Antlaşması ya da Hudeybiye Barışı, 628 yılı (6 H.) martında Medineli Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasıdır. Hudeybiye Barış Antlaşması ile Mekkeli müşrikler, Müslümanların siyasî varlığını resmen kabul etti.
Hayber’in Fethi
Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan Hudeybiye Muâhedesi’ni, görünüşteki durumuyla İslam cephesinin kuvvetsizliğine hamleden münafıkların bu tavrına Hayber Yahudileri de katılmıştı. Hz. Ali’nin büyük kahramanlıklar gösterdiği Hayber’in fethi 628 yılında (hicretin 7. yılı Muharrem ayı sonlarında) gerçekleşti.
Mute Savaşı
İslam devletinin Medine’de kurulmasından sonra 629 yılında (8 H.) Müslümanlarla Rumlar arasında yapılan ilk savaş.
Mekke’nin Fethi
Peygamber Efendimiz, 1 Ocak 630 yılında (10 Ramazan 8 H.) 10 bin kişilik bir ordu ile Medine’den çıktı. Dört koldan Mekke’ye giren İslam ordusu, 11 Ocak 630 yılında (20 Ramazan 8 H.) ciddi bir direnişle karşılaşmadan bu mübarek beldeyi fethetti.
Huneyn Gazvesi
Huneyn Gazvesi veya Huneyn Savaşı, hicretin sekizinci yılında, Mekke’nin fethinden on altı gün sonra pagan Hevâzin ve Sâkif kabileleriyle 27 Ocak 630 yılında (8 Şevval 8 H.) Huneyn vadisinde meydana geldi.
- Tebük Seferi
Hz. Peygamber’in emriyle 631 yılında (9 H.), Şam’da toplanan 40 bin kişilik Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine’den Tebük’e 30 bin kişilik İslam ordusu gönderildi. Bizans ordusu geri çekildiği için savaş yapılmadı. Tebük seferi, İslam devletine siyasi ve askeri anlamda zafer kazandırdı.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞEMÂİLİ
Peygamberimizin terbiyesi altında yetişen üvey oğlu Hind b. Ebû Hâle, Resûl-i Ekrem’in şemâilini şöyle tasvir eder:
“Allah’ın elçisi iri yapılı ve heybetliydi. Yüzü ayın on dördü gibi parlaktı. Uzuna yakın orta boylu, büyükçe başlı, saçları hafif dalgalıydı. Saçı bazan kulak memesini geçerdi. Rengi nûrânî beyaz, alnı açık, kaşları hilâl gibi ince ve sıktı. Burnu ince, hafifçe kavisliydi. Sakalı sık ve gür, yanakları düzdü. Bütün organları birbiriyle uyumlu olup ne zayıf ne de şişmandı. Göğsü ile iki omuzunun arası genişçe, mafsalları kalıncaydı. Bilekleri uzun, avucu genişti. Yürürken ayaklarını yere sert vurmaz, sakin fakat hızlı ve vakarlı yürür, meyilli bir yerden iniyormuş görünümü verirdi. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi. Konuşmadığı zaman daha çok yere doğru bakar ve düşünceli görünürdü. Arkadaşlarıyla yürürken onları öne geçirir, kendisi arkadan yürürdü. Yolda karşılaştığı kimselere önce o selâm verirdi.” (İbn Sa‘d, I, 422; Taberânî, XXII, 155-156; Beyhakī, II, 154-155; Heysemî, VIII, 273-274; ayrıca bk. HİLYE; ŞEMÂİL)
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AHLAKI
Hz. Peygamber Kıyamet’e kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için (el-Ahzâb 33/21) hayatın her yönünü kapsayan üstün bir ahlâkla donatılmıştır. (el-Kalem 68/4) Devlet başkanlığından aile reisliğine kadar her sahada üstün bir ahlâk ortaya koymuştur.
Hz. Ayşe, Resûlullah’ın ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu belirtmiş (Müslim, Müsâfirîn, 139), Hz. Peygamber de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini ifade etmiştir. (Münâvî, I, 429) Resûl-i Ekrem güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî erdemleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş (el-Muvaŧŧa, “Ĥüsnü’l-ħuluķ”, 8; Müsned, II, 381) ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş (Müsned, I, 403; VI, 68, 155), mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Rađâ, 11) Onun başkalarına tavsiye ettiği ahlâk ilkelerini hayatı boyunca uygulaması (Buhârî, Riķāķ, 18) bu ilkelerin daha çok benimsenmesini sağlamıştır.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EDEP VE NEZAKETİ
Hz. Peygamber, herkese değer verir ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmezdi. Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı. Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem de çevirmezdi. (Tirmizî, Śıfatü’l-ķıyâme, 46) İnsanlara güzel söz söyler, güleryüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu söylerdi. (Buhârî, Śulĥ, 11, Edeb, 68; Tirmizî, Birr, 36) İki şeyden birini yapmakta serbest bırakıldığında kolay olanı tercih ederdi.(Buhârî, Menâķıb, 23; Müslim, Feżâil, 77) Kendisi binek üzerindeyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahatsızlık duyardı. (Ebû Dâvûd, Edeb, 127, 128; Nesâî, İstiâźe, 1)
Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nâfile namaz kılardı. Birinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman utandırmamak için ona hatasını söylemez, bu uyarıyı başkalarının yapmasını tercih ederdi. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 8; Edeb, 4) Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğunu söylerdi. (Buhârî, Edeb, 38) Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştı. (Müslim, Feżâil, 79) On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik’e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamıştı. (Müslim, Feżâil, 51) Son derece edepliydi ve hayânın imandan olduğunu söylerdi. Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden anlaşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları sorulara cevap verirken oldukça zorlandığı belirtilmektedir. (Buhârî, Ĥayıż, 13, 14, Śalât, 8, Menâķıb, 23, Edeb, 72, 77)